Gerzeklik Sınırı

Küfür edemiyorum. Keşke edebilsem. Bazen gerekli. En büyük küfürüm veya ağır sözüm belki gerzek. Geri zekâlı anlamında. Bu zekası eksik değil de normal zekasını kullanmayanlar için bir ifade diye algılamak gerek. Çok da fazla kullanmam. Onun yerine gerzeklik sınır kavramını geliştirdim. Etraf gerzeklik dolu ve her defasında gerzekliğe yorum yapmak yerine ancak belirli bir sınır aşınca aksiyon alıyordum. Bu hayatta, işte, yaşamın her alanında. Kontrol bende ise belirli bir gerzeklik sınırına kadar toleransım gelişti. Takmıyorum, görüyorum ama normal karşılıyorum.

Örneğin devlette 17 yıl kadar çalıştım. 1990 yılında yabancı bir bankadan devlete geçerken o günkü ODTÜ’deki hocalarımdan bazıları devlet çok kötü geçme demişlerdi. Serde ODTÜ’lülük vardı. Kötü ise bir yerinden düzeltmeye başlamak gerekti. Çalışırken o kadar abuk şeyler olurdu ki; çözüm üretmek yerine sorun yaratan şeyler. İyi okul mezunu ama iş üretirken bir şekilde aklını zekasını bir yerlerde unutmuş, kiraya vermiş olanlar. Durup bakardım. Anlamakta zorlanırdım. Çoğu kere her gerzeklik durumuna hemen tepki vermezdim. Zaman tanırdım kendime, ertesi günü beklerdim bazen. Sonra başka bir gerzeklik olunca da bir önceki kaybolurdu. Yine tepkiyi öteler, ertesi günü beklerdim. Ama bazı günlerde bazı konularda gerzeklik sınırı aşılırdı. O zaman tepkim de anında olurdu.

Yıllardır örneğin seçim dönemlerindeki pankartlara tepki vermeyi bıraktım. Zekâ düzeyimle alay eden gerzeklik seviyesindeki şeylerle muhatap olmadım. Beynimin tek hücresini bile o pankartlardaki alışılmış sloganlara abukluklara yorum için kullanmamaya başladım. Çok da iyi oldu. Yoksa işyerinden çıkıp da eve gelene kadar yolda onları okuyarak ilerlemek trafik kazasına neden olacak sinir bozukluklarını yaratacak cinstendi. Muhtemelen o sloganların da alıcısı vardır ki o kadar pankartlar hazırlandı ve karşılığı oy olarak alındı. Yoksa sloganı yazanlar gerzek mi? Şimdi haberleri izlerken de arada iktidar/muhalefet politikacıların demeçlerine de aynı şekilde bakıyorum.

Bugüne geldiğimde daha sakin huzurluydum. Depremde göz göre göre bir çadır bile kuramayan, iki tas çorba dağıtamayan, bir battaniyeyi üşüyenin sırtına veremeyen asli görevi afetlere hazırlık olan kurumların çaresizliğini, açıklamalarını, enkaz altında on binler varken “moloz” kaldırma ve 1 yıl sonra bitecek ev planlarını,  “kader”ine terk edilenleri görünce ülke olarak bir sınıra gelmiş olabileceğimizi düşündüm. 

Bu deprem ülkemizde gerzeklik sınırının fazlasıyla aşılmasına ve bunun fark edilmesine neden oldu ise bir kazanç yaratacak.  Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek, her defasında suçu “Allah”a havale etmek ve yine aynı şekilde düzene devam etmek son olur diye bir umut var içimde.

Bazı değişimler sancılı olur, gerzek olanlar gerzekliğini bilmez, başkası bilir. Anlamasını da beklememek gerekir. Ülke olarak yüksek kat vaadinde bulunan belediye başkan adayına oy veren, imar affını dört gözle bekleyen, kağıt üzerinde mevzuatını AB standardı yapıp, insan kalitesini bürokratik düzenini Ortadoğu bataklığında unutan, insan canı pahasına her türlü hırsızlığı gönül rahatlığı ile yapanlar, yeşil dolar tapkınları, buna çanak tutan, izin veren, göz yuman, bakan, görmeyen, idrak etmeyen her kimse kimlerse sanırım artık tıkandı bir yerde. 

Gitmiyor, bu kadar. Bu kadar gerzeklik fazla. Benim için de gerzeklik sınır aşıldı. Yeter.

Not: Bu foto Kazdağları doğa yürüyüşünden. Dağda doğada bunu görmek ne güzel, ama şehrin göbeğinde bina enkazının buna benzemesi üzüntü verici.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s