Kızımla Haller (1): Önce Memmi, Sonra Nenni.

Kızım küçük tatlı bir bebişti. 2004 belki 2005 yıllarının başları idi. O yaşlarda zor uyurdu. Kucağımda salonda dans ederek, müzik dinleyerek voltalar atardım. Uykusu gelince “önce memmi, sonra nenni” derdi. Emziği ağzının hafif yan tarafı ile keyifle biraz emer, biraz oynar, sonra uyurdu. Şanslı isem uyandırmadan yatağına götürebilirdim. Uyanırsa müziğe ve “önce memmi”ye devam.

O zamanlar Kardeş Türküler’in “Hemawaz” albümü birlikte en çok dinlediklerimizdendi. “Şah-ı Merdan” da en popüler parçamızdı. Bittiğinde bazen o da mırıldanırdı; “şah, şah, şah” diye.  Tabii bir de Kıraç’ın “Kayıp Şehir” albümü de vardı; “Bana candan aşkım, diyen mi var senden başka” diye az dinlemedim. Sahi bizi karşılıksız seven kaç kişi var?

Zaman su gibi akıyor, büyüyordu ama bu emzik keyfinden de vazgeçmek niyeti yoktu. Yine onunla bir akşam keyifle sohbet ederken “Biliyor musun? Çocuklar büyüyünce emzikleri acıyormuş” dedim. O da güzel gözlerini açarak şaşkınlık ve panik içinde hemen emziğini kontrol etti. “Yok babacığım, acımamış..” diyerek emmeye devam etti. Ben de arada hatırlatmaya ve sormaya başladım;  “emziğin acımış mı?” O da her defasında “yok” derdi, biraz da üzülerek. Ben de “Daha büyümemişsin o zaman” derdim.

Birlikte bu oyunu soruları sıklaştırarak sanırım bir haftadan fazla oynadık. Baktım olacak gibi değil, aklıma acılı da olsa bir fikir geldi. Denemeye değerdi. Halis Urfa acı biberini ve bulduğum başka pul biberleri bir bardakta su ile ıslattım. Emziği de bir gün kadar içinde beklettim. “Önce memmi, sonra nenni” vaktimiz geldiğinde bu kez o acılı suda beklemiş emziği verdim. Emziği alması ile “Babaaaa! Ben büyümüşüm. Emziğim acıdı.” Diye sevinç çığlığı atması bir oldu. Daha sonra da emzik emmedi uyurken, yerini başka oyunlar aldı.   

Geçenlerde düşünürken aklıma geldi. Hayatta o kadar çok alıştığımız, bize mutluluk veren alışkanlıklarımız, konfor alanımız var ki… Başka bir alana geçmek bazen çok zor gelebiliyor. Bu benzer bir işten diğerine geçmek gibi de değil. Oysa o bile ürkütür bazen. Başka yepyeni bir ortam, yepyeni çevre, meslek, geçim kaynağı, insanlar, hayaller. Başka şehire taşınmak, belki başka ülkeye. Devletten/kurumsal şirketten ayrılıp kendi işini kurmak, şehri terk edip kırsalda köy evinde yaşamaya başlamak, uzun evlilikten sonra ayrılmak, çok iyi bir işi bırakıp tamamen başka bir meslekte çıraklıktan başlamak gibi. “Herkesin konfor alanı kendinedir” der atalarımız. O konfor alanlarının neler olduğu da kişiye göre değişir. Bazılarını biliriz. Bazılarına dokunulunca, tehdit olunca veya kaybedince anlarız.  

Burada bir düzenden dengeden yenisine geçişte belki bize yeniyi de kabul edeceğimiz, değişimi tetikleyecek bir ara dönem veya güçlü bir hızlandırıcı tetikleyiciye ihtiyaç olur. Bazen ara dönemler uzun süre de yaşanır veya fark etmeden geçiş de olur.

Korona ortamında her birimiz evlerimize kapandığımızda eski konfor alanlarımız, alışkanlıklarımız, akşam buluşmaları, belki düzenli spor alışkanlıklarımız, iş ortamı, sosyalleşme birçok şeyde değişiklikler oldu. Belki bazıları iyi ve olumlu, bazıları da olumsuz.

“Evde kal”dıkça her birimiz yeni seçenekleri daha çok düşünmeye başladık. Kaz dağlarında tarla bakma, İstanbullu için İzmir’e, Bodrum’a doğru yol alış…Sahip olduğumuz ve belki sızlandığımız işlerimizin değerini ya da gereksizliğini de fark etmiş olabiliriz. Eski düzen devam etmeyecek de nasıl evirilecek? Değişim kontrolümüzde mi olacak? Bizim öz motivasyonumuz nereden gelecek?

Bilinmeyenin ve kontrol edemediklerimizin çok olduğu bir denge. Gelecek hayallerimizi kaygılar üzerine mi yoksa geçmişteki tecrübelerimiz başarılarımız ve uyum yeteneğimizi dikkate alan başarı üzerine mi kuracağız? Korkularımızın esiri olmak ile değişimin/ belirsizliğin hazzı arasında denge nasıl olacak? Bir seçtiğimiz dünyadan bir başka sevebileceğimiz dünyaya geçiş için karantina ortamında seçenek bolluğu arasında nasıl yol alacağız? Kapının kilitleri değişmiş ise eski kilitlerle mi açmaya çalışacağız yeni dünyanın kapısını?

Asıl ürküten belki eski dünyanın hayallerini hedeflerini nasıl yenileyeceğimiz? Yeniden kendimize yol haritası çıkarmak o kadar kolay değil. Yoksa navigasyon cihazı gibi her aklımıza gelen düşünce peşinde yol alırken “rotadan çıktınız” uyarısı gelecek ve tedirgin olacağız. Duygular, bilinç bilinçaltı sürekli kapışacak. Dinamik bir denge olana, biz sakinleşene kadar belki biraz bilinmedik sokaklarda kaybolup, hatalar yapıp yeni şeyleri deneyimlemek gerek. Sezen Aksu’nun eski bir parçasında olduğu gibi “Bu gece ben bilmediğim sokaklarda kaybolmak istiyorum” diyebilmek.

Değişim için öz motivasyon şarabın ser hoşluğu mu olur, aşk mı, hırs mı, zorunluluk mu, bilinçli analizler mi bilemiyorum. Ancak bir süre sonra her birimiz bir nedenle eski hedeflerimizi hayallerimizi yenilemek için yeni bir konfor arayışı ile hayatımızda bir şeyleri değiştirmemiz gerekecek gibi.

Belki hayatımızda çok sevdiğimiz bir şeyler acıyacak ve bize eskisi kadar tat vermeyecek, vazgeçeceğiz. Şanslıysak; yeni ufuk parlak bir güneşle birlikte kendini gösterecek ya da biraz daha uğraşıp bulacağız, daha zahmetli bir geçiş için.

“Önce memmi sonra nenni”den büyümeye geçişte hepimiz belki her ne ise keyifle tutunduğumuz emziklerin acımasını bekliyoruzdur kim bilir?

21.05.2020

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s