Annem der ki ” İnsanlar karpuz gibidir. Uzaktan bakınca hepsi birbirine benzer. Kesersin kırmızıdır. Ancak yediğinde tadını alırsın”.
Bir Çanakkele Bayramiç dönüşü yolda aldım bu karpuzu. Satan kişi “abi kestiğinde sarıdır rengi bunun. Eski bir tohum, cinsi böyle yanlış anlama. Tadı güzeldir” dedi. Annem sanırım içi sarı karpuzu görmemiş. Görse idi değiştirirdi görüşünü.
Arada istisnalar olsa da artık tek tür tohumla gerçekten de her karpuz birbirine benzemeye başladı. Büyüklükleri dahil her şeyleri aynı. Çocukluğumdaki yerel lezzetlerden olan ucuzluğundan dolayı sadece ortasında göbeğini yediğimiz küçük karpuzlar, kalın kabuklu uzun ince karpuzlar yok artık. Hatta yoksulluğunu bir kişinin belirtmek için “karpuz kabuğu sıyırıyor” denirdi. Oysa ben her zaman derin keserim karpuzu beyaz kısmını da sıyırırım gizli gizli, ikram ekmesem de.. Neyse konumuz GDO’lu veya hyrid tohumlar değil.
Bugünlerde, insanlar botokslarla, estekliklerle, davranışlarla, benzer düşünce kalıpları ve benzer tepkilerle o kadar birbirine benzemeye başladı ki. Tanımak için biraz yakından bakmak gerek sanki, biraz daha sokulmak. Belki o zaman bazı bireysel farklılıklar görünür hale gelir. Oturup iki sohbet, bir kahve, bir iş, bir iki konuda görüş alışverişi derken mutlaka size özel, kendini iyi kötü farklılaştıran bilgiler de ortaya saçılır. İşte o zaman bireyselleşir insan ve ilişkileri.
Genellikle farklılıklar uzak durdukça kaybolur yakınlaşınca artar. Tadına bakınca sohbetin, ilişkinin, arkadaşlığın, birlikteliğin belki beğenirsin beldi de değil. Daha iyi olur anlaşır insan, farklılıklar hoşuna gitmez ve uzaklaşır. Dediğim açık ilişkilerde yoksa her kişinin kendinin bile bilmediği yanları olabilir.
Hayat, bireysel farklılıklarımız yok olmadan farklı tatları alabilme, kadınların deyimiyle kombinleme sanatıdır belki de. Farklılıklarla birlikte bir olabilme becerisi ve olgunluğu.
Bir olalım, cem olalım ama farklı farklı olalım.
24.05.2019
revize 18.02.2022
