Rivayet odur ki; Kurutuluş Savaşı öncesinde Anadolu işgal edildiğinde, Fransızlar da Urfa’ya doğru ilerler. Gittikçe de yaklaşırlar. Bizimkiler yine kahvede eğlenir, ciğer kebap yer, durumu izlermiş. Biri gelir der ki; ya köylere yaklaştılar. Bizimkiler çiğ köfte, köz patlıcan, acı biber, dürüme devam ederler. Kısa süre sonra biri gelir, “Fransızlar köylerde kadınlara çocuklara musallat oldular” der. Bizimkiler patlıcanı közleyip lahmacunun içine koyar.
Zaman geçer yine biri gelir der ki; “köylerdeki biber tarlalarını yok ediyorlar, acı biberler heder oluyor”. İşte o zaman Urfalı alır eline tüfeği veya ne varsa başlar Fransızı kovalamaya. Akabe boğazında kıstırıp, geldiklerine pişman ederler. Urfa da kurutulur düşman işgalinden. Pek “Şanlı” bir ilimiz olur.
Bugün yine Pazar sabahları tarihi Salı Pazarı yerinde kurulan Kadıköy üretici pazarındaydım. Dönüşte aldığım acı biberleri ve domatesleri kışa saklamak ve turşu kurmak için cam kavanoz almaya gittim. Kavanozların tanesi 12,9 TL idi. İçine koyacağım domatesin ise kilosu 10 TL. Neyse ki; kapaklarını değiştirip gelecek yıl da kullanırım. Bir çeşit yatırım yani. Haftalık pazar alışverişinden toplamından fazlasını kavanozlara ödedim. Kavanozları koymak için de marketten poşet aldım. Hala 25 kuruş. Bakın işte ona çokça sevindim.
Ülkede olan farklı şeylere herkes farklı zamanlarda, farklı tepki gösteriyor. Onlarca çocuğa bir Kuran kursunda tacize ses etmeyen bir tarikat lideri, bir sanatçının izlemese görmeyeceği dekoltesine kıyafetine laf edebiliyor. Müritlerine yanmaz kefen satan (demek ki tüm müritleri potansiyel cehennemlik) medyatik bir Hoca, etek boyu ile ekonomik problemler arasında literatürde olmayan bir ilişkiden bahsediyor. Demek onun kırmızı çizgisi de etek boyu.
Ülkenin milli varlıkları satılırken de, doğası kültürü her şeyi talan olurken de, ülkesini seven milli hassasiyetleri yüksek olanlardan ses çıkmıyor. Ülke sınırını kevgire çevirip geçerek UBER’den çağırdıkları veya kendilerini önceden belirlenmiş lokasyonlara götürecek ayarlanmış minibüslere binenler bu grup için sorun değil. Hassas çizgileri ne ise mevsimler gibi ama rutin olmayan ve tahmin edilemeyecek şekilde değişebiliyor bazen.
Ekonomide fiyatlar artıyor; ekmek, benzin, doğalgaz, elektrik, su zamlandıkça zamlanıyor. Neredeyse asgari ücretin altında kiralık yer yok. Bir kavanoz olmuş kaç lira ama poşet fiyatları enflasyondan etkilenmiyor. Belki de ülkenin kırmızı çizgisi 25 kuruşluk o poşet. İngiltere’nin tüm çöplerini ithal ederken poşeti para ile alarak çevreye duyarlıyız çokça. Ağaçların kesilmesi, yangınlar, yeni imar izinleri örneğin kimseyi rahatsız etmiyor. İllaki poşet fiyatı.
İçilen o kadar kahveye rağmen ayılamayanlar belki en son gelen kahve zammı ile uyanır. Ülkede hıyar bolluğu varken, damlası altın değerinde rakıya eşlik eden bir cacığın restorandaki fiyatına itiraz edilebilir belki. Bir normal arabanın kasko ve trafik sigortası bedeli, arabanın birkaç yıl önceki değerinin aşınca artan fiyatlar mı sorgulanır, yoksa “arabamın değeri arttı” diye sevinir mi? Yıllardır kiracısı olana fırsat bu fırsat deyip kirayı birkaç katına artıran ev sahibi depreme dayanıksız ve yaşlanmış evine zorunlu deprem sigortası yaptırır mı?
Bir grup tarikat ehli öbür dünyada kendilerini bekleyen cennete hazırlananlar için belki kırmızı çizgi çok net. Onlar için çalma, çırpma, yoksulluk, enflasyon, yalan, dolan, tecavüz, tacizde sorun yok. Onun yerine şarkılı türkülü konserler, kıyafetler, ille de kadınlar ve el ele tutuşan çiftler, bir de soğuk bira içenler felaket habercisi. O ki tüm sorunların kaynağı, hassas çizgi.
Aslında kimse kimsenin kırmızı çizgisini de tam bilmiyor. Dolayısıyla her an, herkes, her şeye atarlanabiliyor. Konuşmak, görüş alıverişinde bulunmak, iyiyi, doğruyu, ortak aklı aramak birlikte “nasıl bir arada daha güzel bir dünyada daha refah içinde yaşarız” soruna yanıt aramak, ortak geleceğe yönelik planlar yapılması da pek mümkün olmuyor.
Urfa’da çocuklar yaramazlık yapınca ağzına acı biber sürmek bir ceza değildi. Ama yine de acaba bu “acı”nacak durumdaki kırmızı çizgilerinden habersiz olanlara acı biber versek, gereksiz atarlanıp boş boş konuşanların ağzına acı biber sürsek bir süre işler iyi gider mi? Ne dersiniz?
Sizin kırmızı çizgileriniz ne?
