“Yoksulluk kaderdir” dersen bu dünya yerine öbür tarafa yatırım gerek. Tanrı demek ki seni, senin çocuklarını fakir olarak sınıyor. O zaman öbür tarafta, belki cennette rahat edersin. Bu durumda ülke kaynakları Diyanete, cami yapımına, imam hatip okullarına gitmesi de gayet normal. Bu dünyadan fayda yok bari öbür tarafı kurtarmak gerekmez mi? Çıkıp biri bağırsa veya fetva verse mesela “yoksulluk kaderdir” ve dinsel kökenli alıntılar da yapsa kimse bir şey itiraz etmez, bir şey demez. Takdir bile alır.

“Yoksulluk kader olamaz, kader değildir” dersen o zaman çözümü bu dünyada aramak gerekir. Dini inanışların yerine neden yoksul olduğunu anlama bilme ihtiyacı ortaya çıkar. Bu durumda emeğin karşılığı aramak, neden yoksulum diye sorgulamak normal hale gelir. Böyle olunca, doğal olarak da ülkenin kaynakları yatırım, istihdam, eğitim, sağlığa gidecektir. “Millet aç, yoksulluk var, askıda ekmekle geçinen var” diye biri çıkıp bağırsa sokakta muhtemelen hemen müdahale edilir, ağzı kapatılır, üç öğün yemek yesin diye mahpushaneye tıkılır belki. “Açız” diye sorgulayanların, hak arayanların sayısı artar korkusu sarar dört bir yanı.
Bugün gelinen nokta son olmasa da önemli bir yol ayrımı. Bir tarafta lüks içerisinde olup da bu zenginliklerini muhafaza etmek isteyenler ve “yoksulluk kaderdir, ne kötü ki ben zenginliğimle sınanıyorum” diyenler var. Bir de başta Diyanet olmak üzere her kanaldan geniş ve derin propaganda ile bu masalla avutulan geniş kitleler var. Ortam, sarısı bile silikleşmiş, partileştirilmiş sendikalarla dolu.
Diğer tarafta da hakça paylaşım isteyenler, ekmeğinin, alın terinin, emeğinin, insanca yaşamanın peşinde olanlar, kaderini değiştirmek isteyen ve “yoksulluk kader olamaz” diyenler var. Azınlıktalar, farkındalık az, baskı fazla ve seslerini duyuramıyorlar.
Mücadele esasta ideolojilerden bağımsız bu iki taraf arasında geçecek. Çünkü her partiden, her ideolojiden, her etnik kökenden yoksullaşanların sayısı artıyor. Bu bir ekmek kavgası, yaşama kavgası olacak. Saflar netleşecek. Ya dünyevi işler dünyada halledilecek ya da işimiz Allah’a kalacak.
“Gerekirse soğan ekmek yeriz, ekonomik kurtuluş savaşını kazanırız” demişti birileri. Haklı da. Aşık Mahsuni Şerif’in “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, bilmem ağlasam mı ağlamasam mı” derken bunu mu anlattı bilinmez. Ancak bir kurtulma hali ve savaş hali olduğu açık. Artan yoksulluğun sorumluları tabiki kurtulmak isteyecek, hesap verme yerine helallik isteyecek. Masal anlattığı yoksullaşan kitlelere ise savaşmak için başka hedef gösterecek. Bu bazen enflasyon canavarı, dış güçler bazen de stokçular ve ürün fiyat ayarlaması yapan marketler olabilir.
Bir savaş mücadele olacak ise belki önce içimizdeki, ülkeyi daha yoksul hale getirenlerle ve bu yaklaşımlarla savaşmak gerek. Kurtuluş savaşı olacaksa önce bunun sorumlularından kurtulmak gerek. Yoksulluğu yaratan sorumlu iç güçler ile hesaplaşılsın ki varsa sorumlu dış güçlere sıra gelsin.
Haydi Vatandaş Mehmet biraz gayret, her yokuşun bir sonu var.
Öyle değil midir?
Cem Karaca’dan “Yoksulluk Kader Olamaz”