Hızlı Yavaşlamak; Zamanı Bükebilme Sanatı

Yavaşlama ne demek diye zaman zaman düşünüyorum. Benim için ne anlama geliyor ve ben yavaşlamak istiyorum diye kendime ne söylüyorum? Hatta ben yavaşlamak, sadeleşmek istiyorum derken daha çok şey yaptığımı ve fazla aktivite içinde olduğumu görüyorum. Dışarıdan bakan biri için “Ooo! senin yavaşlamak dediğin bu ise…” diye başlayan bir çok geri bildirimler alıyorum. Mutlaka bu geri bildirimlerin hepsi bir şeyler söylüyor.

Yavaşlamadan kastettiğim zamanı bireysel olarak bükebilme sanatı. Dolaysıyla herkesin sahip olduğu özgür, açık, sade ve eşit bir “zaman”ın içerisinde bireysel yol alış hikayemiz. Yavaşlamak veya hızlanmakta bu yol alış şekli ile ilgili gibi. Nereye ne kadar hızla gideceğin..

Nereye gitmek istediğimiz de bizim kısmen bildiğimiz, zaman içerisinde değişen bir şey. Ne kadar çok gitmek istediğimiz ulaşmak istediğimiz şeyi biliyorsak ona doğru atılan her adım bizi o kadar hedefe götürür. Bilmiyorsak da zaten hızlı veya yavaş gitmek hiç önemli değil. Nereye gitmek istediğimiz de bir nokta bir kesin durum tanımlanmış bir şeyden daha farklı. Daha çok bir olma hali; tanımlanan, açıklanan, net çizgileri olan bir şey değil. Bizimle birlikte evrilen, farkındalık artıkça netleşen, değişimin içerisinde değişimin kendisi gibi..

Bir anlamda nereye gitmek istediğimiz bir süreç aslında ne istediğimiz? Bu süreci yavaşlayarak gitmek ne anlama geliyor peki? Hızlı gitsek, biran önce varsak, hızla evrilsek, değişsek, istediklerimiz olsa, bir çırpıda hayat bayram olsa olmaz mı?

Bilmiyorum. İnsan yaşadıkça hem evrilir, hem sertleşir. Duygularımız, düşüncelerimiz, yargılarımız, ilişkilerimiz, anılarımız, geçmişten gelenler, geleceğin yükü olarak iskonto ettiğimiz hayallerimiz bizi öyle bağlar ki değil değişmek yol olmak bile zor olabilir. Bir kapanın içerisinde dolanıp durduğumuzu hissederiz hep. İlerlermiş gibi oluruz ama akan zaman içerisinde bazen küçük, bazen büyük bir kafes sarar etrafımızı. Bazen sınırlar açık, net; bazen de görünmez, bazıları da bilinç altımızda.. Bütünü bizi  şekillendirir, sınırlandırır, yönlendirir ve bizim dışımızda bir bir yön belirler. Biz kendi yolumuz diye belki o yolda ilerleriz.

Yavaşlama burada devreye giriyor sanırım. Kastettiğim de durup düşünmek biraz. Sınırlarımızı gözlemlemek, tekrarlayan davranışlarımızı, ilişkilerimizi, iyi kötü alışkanlıklarımızı, taktığımız maskeleri, açıkladığımız açıklamadığımız veya unuttuğumuz duygularımızı, öfkemizi, sevgimizi örneğin. Ya da hasır altı edilenleri, ne için çalıştığımız, neye değer verdiğimizi, kimi neden sevdiğimizi, bizi neyin korkuttuğunu, gerçekten korkulan şeylerin neler olduğu?

O kadar çok şey var ki işte o bizim şu anki halimize damla damla katkıda bulunan. Hepsi bir bütün, bizi biz yapan. Bu nedenle didiklemek, parçalara ayırmak, her birini ayrı ayrı gözden geçirmek değil dediğim. Çoğunlukla hepsi birbiri ile ilintili.

Yavaşlamak biraz zamanı bükebilmek. Biraz görecelilik; Kendine doğru daha hızlı yol almak ama dışarıya karşı yavaşlayıp olan biteni daha sakin gözetlemek. Hızla geçen zamanın akışında kaçırdıklarımızı, ötelediklerimizi, küçük mutlulukları, her ne ise hızla geçerken fark edemediğimiz. Oysa her biri yaşanan an içerisinde bir değer ifade eden, bizim çok da önemsemediğimiz.

Yavaşlamak bir anlamda kendi değişim sürecine odaklanmak. Biraz bencillik gibi gelebilir. Bu kendine saygı, kendine, olma haline, yol alışına, hayallerine saygı. Kendine değer verme, özen gösterme hali. Zamanı hayallerin için daha çok harcama. Yani bir anlamda unuttuğumuz kendimize öncelik kazandırma. Bu ne zamanı ve varlığını har vurup harman savurma, sorumsuz olma ne de tümüyle kendini bir şeyler için feda etme; ikisi arasında denge. Tek başımıza mutlu iken başkalarının da varlığı ile mutluluğu yeniden keşfetme. Çocuklar, eski yeni eşler, sevgililer, aileler, arkadaşlar, vatan, millet, sakarya… Sınır genişledikçe, daha da genişledikçe kendi benliğinden, hayallerinden çok da uzaklaşma hali. Birlikte çoğalmanın mutluluğu, kendinden çok fazla ödün vermek olmamalı sanki.

Yavaşlamak işte bu noktada durup bakabilmek; “Ne oluyor” diye.. her defasında, her anda, her zaman içimizdeki soruyu tekrarlamak “Ben kimim? Ne yapmak istiyorum?  Ne yapıyorum?” ve “Bunu neden yapıyorum”. İşte neden yaptığımız tüm sürecin kendisini yönlendiren belki de en önemli unsur. Çünkü neden yaptığımız çoğunlukla bilinmez iken bir sonraki yapacaklarımızı da şekillendiriyor. Nedeni bazen hayatın anlamı da olabilir, bizim için ya da bize dikte edilen, bir süre sonra unuttuğumuz veri olarak kabul ettiğimiz koşulsuz uyduğumuz alıştığımız bir şey de. Yıllarca oynanan bir tiyatro oyunu gibi artık o rol mü yoksa hayat bizatihi o oynanan rolün kendisi mi?

Yavaşlamak biraz kendimizle barışık olmak, kendimizi çok da eleştirmemeyi içerir. Hız, akan zamanda yetişememek, eksik kalmak, yetmemek, telaş varken; yavaşlama, kendi içerisinde sakinlik, huzur, barışıklık, olma hali, yolda olma durumunu içerir.

Yavaşlama bu açıdan tembellik, boş vermişlik, TV önünde uyuya kalma, ölü toprağı serilme, bir golü onlarca kere izleme veya yıllarca yaptığını aynen tekrar edip hayatın değişik olacağını umma, sızlanma, mutlu olmak için sürekli bir şeyler bekleme değil.

Yavaşlamak; aktif bir sakinlik içerir, kendi içerisinde. Kendi isteklerin kendi hayallerin için bir yoğunlaşma, güçlü bir enerji yaratır. Ayrıca, kendi alanımızı güçlendirme, sınırlarını belirleme, iç huzuru dengeleme için de yüksek emek harcanması vardır. Farkı bir yoğunluk, farklı bir hızlanmadır. Hızla yavaşlamadır. Zamanı kendi olma halin için büküp, o zaman diliminde kendi hızında yol almaktır.

Ben yavaşlamaya çalıştıkça daha çok aktivite yaptığımı, yeni sportif alanlara kaydığımı, hayatıma yeni kurslar, yeni eğitimler, yeni hobiler, yeni insanlar, yeni işler kattığımı görüyorum. Bazılarını da çıkardığımı. Bana göre yavaşlama sürecini bazen bir arkadaşıma veya başkasına anlatırken dinleyeni yoran bir hareketlilik içerebiliyor gibi gelebilir.  Başta söylediğim işte “”ooo bu senin yavaşlamış halin ise..” evet nasıl olduğunu bilmediğim zaman içerisinde beni oluşturan bir süreçte hızla yol almaktansa durup biraz yavaşlayıp mola vermek ve akıp giden zaman içerisinde kendime daha çok zaman yaratmak istemekten başka bir şey değil bu. Böyle olunca belki gerçekten sevdiklerime, istediklerime, hayallerime, en çok da “ben”e,  daha çok zaman ayırabilirim, oralarda daha hızlı yol alabilirim.

Yavaşlama; düşüncede, eylemde, beklentilerde azalma değil sadeleştirme, yer değiştirme ve dikte edilenleri değil kendi istediklerini ön plana çıkarma, anlamsızlıkları veya gürültüleri azaltma halidir. Bir çeşit susma, sessizlik halidir de denebilir. Bilmediğimiz, olma halimize doğru akış içerisinde olmak, zamanının içerisinde zamanla birlikte farkında olmaktır; açıp geçen her an’ın.

Yavaşlamak bir çeşit dinginlik huzur arayışıdır. Huzur alanınız biraz da sizi mutlu yapan şeylerin bütünüyle ilgili. Bir denge halidir huzur. Bu alanı ne kadar genişletirsek çeşitlendirirsek, mutluluğumuza huzurumuza katkı sağlayan kaynaklar ne kadar çeşitlenirse dengenin bozulması da odur. Büyük durgun bir göle atılan taş gibi; biraz halka/dalga yaratsa da gölün durgunluğu atılan küçük taşlarla bozulmaz. Günlük hayatta yavaşlama huzura odaklanma, atılan taşların yarattığı dalgalar için kaygı duymamayı öğrenmektir. Biliriz ki gelip geçicidir. Dalgayı görmek, anlamak, farkında olmak ve bunun gelip geçici olduğu bilmek, farkında olarak huzur içerisinde olmamızı sağlar.

Yavaşlama o hareketlilikleri de görmek demektir. Yoksa hızla akan zamanda duyduğumuz kaygılar bize nedensiz, anlamsız gelir. “Nereden çıktı” bu deriz. Küçük şeylere tepkilerimiz orantısız olabilir. Çok da nedenselliğe takılmadan ve hemen o an çözmek için ısrar etmeden, biraz bazen hayatı oluruna bırakmaktır.

Bu benim kendimle ilgili farkında olduğum ve en çok zorlandığım alanlardan. Farkında olduğum şeylere hemen çözüm üretmek, durumdan vazife çıkarmak, ek sorumluluk almak, analitik düşünmek ….

Dolaysıyla yavaşlarken fark ettiğimiz şeyler artacak. Bu nedenle artan şeyler bizde pişmanlık, telaş yaratırsa bu kez farklı bir anlamda tekrar hızlanmamız, yetişmemiz gereken yeni hedefler, kaçırdıklarımızın muhasebesi vs. olacaktır. Sanki bu yıllarca hayatının amacı dışında yol almış birinin bir gün yaşam navigasyon cihazıyla “şimdi beni hayatımın amacına götür” demesi ile “Yeniden rota tespit ediliyor. Hemen “u” dönüşü yap”. Karadenizlinin dediği gibi “oo dediğin çok yıl gerilerde kaldı…” Oysa hayatın her anında olduğun halden yeni yeniden rota belirleyip her yeni an’la yaşamımıza yeniden yön verebiliriz. Bu kendiliğinden olan bir süreç. Farkındalık işin hızlandırıcısı.

Tanzanya ve Kenya’da Mt. Kilimanjaro ve Mt. Kenya uzun trekking ve zirve çıkışlarında rehberlerden çok sık duyduğumuz  “pole pole”; Yavaş yavaş. Sadece yavaş yavaş değil, daha nazik, yumuşak, kolay, barışık bir sakin ilerleme hali için. Nefes nefese kalmadan dağın zirvesine ulaşmayı başarabilmek, yarıda bırakmamak için., güzellikleri ıskalamak için.

Pole pole..

2 Haziran 2018

 

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s