Beyefendi Saat Kaç? Söylemem.
Sohbetlerde çok kullandığım tekraren anlattığım bir fıkra vardır. Tren garında genç bir delikanlı orta yaşlı bir adama saati sorar.
Adam da “söylemem der.
“Neden ki der genç delikanlı.
Adam da “şimdi ben sana saati söyleyeceğim, sonra aynı trene bineceğiz, yemek vagonunda karşılaşıp sohbet edeceğiz, ben seni sonra evime davet edeceğim, benim çok güzel genç bir kızım var, sen ona aşık olacaksın ve benden evlenmek için izin isteyeceksin” der.
Genç delikanlı da “ne güzel sayenizde ev bark sahibi olur, yuva kurarım” der.
Adam da “ben saati olmayan adama kız mı veririm” der.
Evlenmeyi düşünen biri olası tüm evlilikte olabilecekleri, başkalarının yaşadıklarını, kendi kendine düşünüp “sonuçta ayrılacağız o zaman evlenmeyeyim” demesi.
Çocuk sahibi olmak isteyen bir çiftin oturup çocuğun yaratacağı ek maliyeti sorunları kâğıda döküm üniversite sonuna kadar mali giderleri hesap edip cüzdana ve banka hesabına bakıp vazgeçmesi gibi.
Ya da bir yarışmalı sınava girmeden “nasılsa bilgi önemsiz, torpil değerli, Ankara’da dayım yok” deyip hiç çalışmaması ve doğal olarak kaybetmesi.
Bir uzun koşuda ya da bir dağa tırmanışta ilk anlardaki zorluklarda “daha başlarda böyle ise ilerde ne olur deyip” hemen pes etmesi ve kendine alışma uyum için zaman tanımaması.
Az da olsa haklı çıkılan durumlar olur. Siyaseten örneğin “Bu parti iktidara gelince söylevlerine bakmayın, şunları yaparlar” denebilir. Gerçekten de zaman içerisinde en olumsuzu düşünleri haklı çıkaran gelişmeler olabilir. Bu bazı Youtuber iktisatçıların her gün “dolar artacak” demesi gibi.
Muhtemelen bu düşüncelerin arkasında destekleyici argümanlar vardır. İnsan genelde olumluya inanmak ister ama olumsuza daha çok değer verir.
Hayat sonsuz olasılıkların içerinde bir yerdedir. Yaşamın her anı bir olasılık iken bu andan sonraki anlarda yeni sonsuz olasılıkları barındırır. Her biri kendinden sonra yeni yeni şeyleri. Bir olasılığı olması, devamında diğer sonsuz olasılıkların sadece birinin olması ve hep böyle devam etmesi aslında nihai düşündüğümü öyle düşük bir olasılık konumuna iter ki ihmal edilebilir hale gelir. Teknik terimle koşullu dağılım denir. Tavla oynayan bilir. 6+6 gelme olasılığı 1/36 iken ikinci kez atıldığında tekrar 6+6 gelme olasılığı 1/1296, 3. Kez yine 6+6 gelme olasılığı yaklaşık 50binde bir‘dir.
Nasıl ki oturduğumuz yere göktaşı düşme olasılığı da vardır, uçağın çarpma olasılığı da. Ama trafik de kaza yapma olasılığınız evde göktaşına maruz kalmanızdan daha fazladır. Düşük şiddette her saniye binlerce deprem olur, biz ancak belirli bir büyüklükten sonra haberlerde duyarız. 4-5 şiddetindeki deprem hissedilirken 7-8 yıkım getirir. Düşük riskler her gün olurken büyük risklerin olması daha seyrektir.
Yani hayatınızda bir olasılıkla riskin olması onun gerçekleşeceği anlamına gelmez. Eğer biz hayatımızdaki olasılıklardan sadece negatiflere odaklandığımızda diğer olumlu seçenekler yerine negatiflerin ağırlıklandırıldığı ve gereğinden fazla önem verildiği bir durum olur.
Bu da bizde olması gerekenden fazla kaygı yaratır. Sorunlar düğüm olmak yuma gibi görünür. Oysa çoğunlukla yumak içerinde çözülmeyi engelleyen bir iki düğüm vardır. Onlar çözülünce sorun yumağı da çözülür.
Hikâyemizdeki kişi en sonra olasılığı çok düşük bir konuyu bugüne getirip hayatın anındaki bir konuya tepki olarak gösterdiğinde hayatın onu anı ile tepkisi çok da ilintili olmayabilir. Aynen bizim hayattaki bazı tepkilerimiz gibi.
Belki çoğumuz bunu dillendirmeyiz ama tepkilerimizin bir kısmı o olursa ondan sonra o olursa sonrasında o olursa diye devam eden kendi kendine oluşturduğumuz bir düşünce sarmalların içinden doğar. Bu bir çeşit kısır düşünce kalıbıdır. Kişinin kendisini sınırlandığı ve seçeneklerini daralttığı bir durumdur.
Genellikle bunun arkasında mantığa büründürülmüş açıklamalar, mikro veya makro travmalar, yaşanmışlıklar vardır. Özgüven eksikliği, ne yapacağını bilmeme, motivasyon gibi birbiri ile iç içe konular ortaya çıkar.
Kişinin genelde yeni bir şeyi yapacağı veya bir sorunla baş edeceği kaynakların önemli bir kısmı kendi içerisindedir. Ancak biz çoğunlukla olumsuzluklara odaklandığımızda başardığımız şeyler unutulur ve değersizleştirilir, normalize edilir. Oysa başardığımız, zorluklarla mücadele edip ayakta kalmayı tercih edip yollar bulduğumuz her geçmiş yaşantımız, deneyimlerimiz veya başaramadıklarımız bile bugün ve gelecekte karşılaşacağımız sorunlara ve kaygılarla baş etmek için bize imkân sunar.
Bunun için de hem kendimizle barışık olma hem de sorunları daha objektif gerçekçi değerlendirmeye gereksinme vardır. Abartılan her durum ya çözümü öteler ya da çözülemez denip bir tarafa bırakılır yılgınlık yaratır.
Hayat bu açıdan hem olanı olumlu veya olumsuz doğru yerinde ve kararında değerlendirmek hem de olası riskleri göz ardı etmeden bir denge içinde olmaktır. Kaygıları abartmak mücadele azmimizi istekliliğimizi azaltır. Buna karşılık kaygıları sorunları yok saymak da çözüm üretmek için motivasyonumuzu eksiltir.
Hayat zaten belirli bir kaygıyı barındırır. Kaygı olması iyidir de. Bizi uyanık tutar. Ama ülkemiz gibi kaygı düzeyinin daha yüksekte dengelendiği ve artma eğiliminde olduğu bir ülke kendi kendinize ek cendereler yaratmak sağlıklı olmayabilir. Olan olur. Siz sadece sizin kontrolünüzde ve etki alanınızda olana dokunabilirsiniz. Elinizden geleni yaparsınız. Bilmediğiniz olması muhtemel şeylere ilişkin seçenekleriniz kendi kendinize azaltılır iseniz daha dar bir dünya içinde hapsolur giderdiniz. Olasıdır ki arzu etmediğiniz şeylerin gerçekleşme olasılığı artar.
Açın kapılarınızı ve hayatın size sunduğu seçenekleri olduğu gibi kabul edin. İyisiyle kötüsüyle. Abartmadan. İyi de kötü de olumlu da olumsuz da size bir sonrası seçenek için yeni bir hamle fırsatı verecektir. Hayat devam ediyor. Her gün yeni bir gün.
Türkü der ki “gün doğmadan neler doğar. Hangi günü gördün sabah olmamış”.
Dostlukla kendinizle kalın.
18.08.2022
